2010 senesinde Almanya’da sağ popülist bir çevrenin oy potansiyeli yüzde on ile onbeş arasında bulunduğu söyleniyordu. Solculardan tutun da aşırı sağ ve muhafazakar çevreler küreselleşme karşıtı ve yabancı düşmanı tezleri onaylıyorlardı. Alman toplumunda var olan sağ popülist potansiyel Pegida (Batının İslamlaşmasına Karşı Yurtseven Avrupalılar) ve AfD (Almanya İçin Alternatif) gibi İslam düşmanı ve sağ popülist oluşumlar tarafından kanalize edilmeye başlandı. AfD dengeleri değiştirecek En son Eylül 2016’da Berlin ve Mecklenburg-Vorpommern’da eyalet seçimleri oldu. Büyük başarı gösteren AfD artık 16 Alman eyalet meclisinin 10’unda yer alıyor.

Irkçı parti Hamburg’da yüzde 6.1, Bremen’de yüzde 5.5, Rheinland-Pfalz’de yüzde 12.6, Baden-Württemberg’de yüzde 15.1, Mecklenburg-Vorpommern’de yüzde 20.8, Brandenburg’da yüzde 12.2, Berlin’de yüzde 14.2, Saksonya-Anhalt’de yüzde 24.3, Saksonya’da yüzde 9.7 ve Thüringen’de yüzde 10.6 ile son seçimlerin hepsinde parlamentolara girme başarısı gösterdi. 2017’de yapılacak 26 Mart Saarland, 7 Mayıs Schleswig-Holstein, 14 Mayıs Kuzey Ren Vestfalya Eyalet seçimlerinde ve en önemlisi 17/24 Eylül’de yapılacak olan Federal Meclis Seçimlerinde parlamentoya girmesine kesin gözüyle bakılan AfD, Almanya’nın parti ve koalisyon aritmetiğinin dengesini bozmuş durumda. AfD Federal Meclise girecek Almanya Birinci Kanalı (ARD)’nin düzenli olarak yaptırdığı “Deutschlandtrend” isimli kamuoyu araştırmasının sonuçlarına göre bu Pazar (03.11.2016) seçim olsa AfD’nin ilk kez gireceği genel seçimlerde yüzde 13 oy alabileceği saptandı. 2013 Federal Alman Gernel Seçimlerinde yüzde 4.7’lik bir oy oranı ile yüzde 5’lik seçim barajını kıl payı kaçıran AfD artık Almanya’da ki parti yelpazesinin olmazsa olmazları arasında yer alacak. AfD, korsanlar gibi veya başka tek hedefli partiler gibi kısa vadede kaybolmayacak gibi. Neden mi? Avrupa genelinde sağ popülist partiler on yıllardır mevcut.

Almanya’nın özel tarihi sebebinden dolayı aşırı sağ toplum tarafından reddedilmekteydi. Ancak İslam düşmanlığı, mülteci akımları, gelir adaletsizliği, Avro ve Avrupa kuşkuculuğu, korku ve endişe hissi, tepki oyları vs. bunlar aşırı sağ ve popülist bir partinin gelecek 20-30 yıl güç kaybetmeyeceğini, tam tersine güç kazanacağını gösteriyor. Küreselciler ile ulusalcıların mücadelesi Diğer bir konu ise sözde huzur ve refah garantisi diye pazarlanan küreselleşmenin aslında toplumun bütün kesimlerini tedirgin etmesi. ABD seçimleri de bunu açıkça gösterdi. Başkan seçilen Cumhuriyetçi Donald Trump küreselleşme karşıtı söylemler ile seçimi kazandı. İngiltere’nin AB’den çıkması da ulus devletin küresel sisteme karşı bir kararıydı. Fransa’da Le Pen liderliğinde ki Ulusal Cephe (FN), Hollanda’da Wilders’in Özgürlükçü Partisi, Belçika’da Flaman Partisi, Avusturya’da Özgürlük Partisi, Almanya‘da AfD, İskandinav ülkelerinde ve güney Avrupa’da yükselen popülist küreselleşme karşıtı partiler Avrupa Birliği ve diğer küresel ve çok uluslu oluşumlara karşı bir tepkinin habercileri olarak değerlendirilebilir.

Gelecek yıllar ulusal (milli) çıkarların küresel (çokuluslu) çıkarlar ile mücadele edeceği bir dönem olacak. Bu bağlamda Avrupa Birliği’nden daha çok çıkışlar (exit) yaşanabilir. Türkiye AB arasında ki Vize anlaşması yürürlüğe girmezse, Türkiye muhtemelen Nisan 2016’da AB’ye katılıp katılmama sorusunu referanduma götürebilir. Sonuçlar büyük bir ihtimalle AB ve küresel sistem için bir şok olacaktır. Sadece Trump, Putin ve Erdoğan değil, bütün Avrupa ülkelerinde küresel adaletsizliğe ve onun getirdiği savaş ve hırsızlık sistemine karşı bir tepki olduğu aşikar. Küresel sermayenin temsilcileri arasında gösterilen büyük medya patronları ve çeşitli sektörlerde ki tüccarlar artık kendilerine gelmezlerse ellerinde olan paraları bırakın mezara götürmeyi, bir köyden başka bir köye dahi götüremeyekler. Bu sermaye patronlarının işbirlikçileri olan bazı siyasi partiler, sözde dini tarikatlar, bilim insanları, güvenlik ve emniyet mensupları vs. de artık gerçekten insan hakları, özgürlük, demokrasi, adalet, refah, paylaşım, barış, saygı ve hoşgörünün yaygınlaştırılmasına yönelik programlara destek vermeleri gerekir. Yoksa popülist çevreler yeni bir devrim gerçekleştirmede fazla zorlanmaz. Birçok analiste göre küresel sistem insanlığı bir arada tutabilecek bu söz ettiğim ideallerden son yıllarda tamamen vaz geçmiş durumda. Savaşlar, yoksulluk, güvensizlik, adaletsizlik küresel sisteme fatura ediliyor. Bu da iç ve dış barış için bir tehdit oluşturuyor. Küresel sistemin pili daha ne kadar dayanır? www.turkses.de

Yorum Yap